11 Kasım 2010 Perşembe

VİETNAM---Sapa--1


Pirinç tarlaları


Vietnam gezimin favorilerinden biriydi Sapa'ya gitmek. Hanoi'den yataklı trenle geçtik Sapa'ya. Kompartımanımız dört kisilik. Genelde tercih ettiğimiz gibi iki alt yatağı aldık. Her tren yolculuğunun başlangıcında, yol arkadaşlarımızı merakla bekliyoruz. Bu seferki yoldaşlarımız, yıllarca Amerika'da çalışmış bir İngiliz çiftti.Eşyalarını deniz yoluyla yollamışlar, kendileri de 5 aylık bir geziye çıkmışlar. Bizim yataklara karşılıklı oturdular,birlikte  tatlı bir sohbet başladı. Biz duruma göre önceden hazırlıklıydık, ortam iyi olunca yanımızdaki şarabı açtık.Sohbetimiz daha da hoşlaştı. Güzel, keyifli bir tren seyahati oldu. Tren, Sapa yakınında bir istasyonda duruyor. Şayet önceden otel, hostel rezervasyonunuzu yaptırırsanız onlar araç gönderip aldırtıyorlar sizi. Bizim rezervasyonumuz olmadığından, istasyonda bekleyen minibüslerle Sapa'ya gittik. Sapa, kuzeyde dağlık bir yer. Çok özel bir bölge, çok fazla etnik grup yaşıyor. Hepsi geleneksel giysileriyle dolaşıyorlar. Gezgin turistlerin, uğrak yerlerinden. Otel sayısı oldukça fazla. Biraz pazarlıkla, sonunda merkezde, CAT CAT otelde konaklamaya karar verdik. Odamız üst katta ve önünde, yandaki odayla ortak kullanacağımız çok geniş bir veranda var.Yan odada, Kanadalı yaşlı bir çift kalıyor, sohbet sonrası yemekte birbirimizi görebileceğimizi söylediler. Verandadan tüm Sapa'yı sisler altında görebiliyoruz, bir an doğa bana Karadeniz yaylalarını anımsattı. Çevrenin güzelliğinden çok etkilendim. Yine hesaplarda olmıyan bir güzelliği yakalamıştım. Hava soğuk ve benim giysilerim yeterli değil. Hemen kalın çoraplar aldım ve giydim. Ve ilk köyümüzden başladık. Ozel giysileriyle, köylülerin görüntüleri çok güzeldi. Çevre teras sistemiyle ekilmiş pirinç tarlalarından oluşuyordu. Domuzlar, çocuklar,yaşadıkları yerler, hepsi birbirinden değisik ve güzeldi.Rüyada gibiydim. Uzun yürüyüşümüzün sonuna doğru iki genç erkek tarafından takip edildiğimizi hissettim. Öylesine ıssız bir yerdeyiz ki, tedirgin olduk. Bizi geçmeleri için yavaşlayınca, takip nedenleri anlaşıldı. Bu yürüyüşle Sapa'dan fazla uzaklaşmıştık. Bitiş noktasında motosikletli gençler Sapa'ya götürmek için bekliyorlardı, önceden müşteriyi kapmak içindi bu takip.Önce biraz tereddüt ettiysek de başka seçeneğimizin olmadığını anlayınca sarıldık bellerine delikanlıların ve uçtuk Sapa'ya.Biniş o biniş, sonra tüm Sapa günlerimizde, birilerinin beline sarılıp motosiklerde geçti ulaşımımız. Akşam olmuş, karanlık çökmüştü, çevreyi tanıyıcı bir tur da atınca daha da çok sevdim.Yemek yenilecek güzel ufak restoranlar var. Her çesit yiyeceği bulmak mümkün. Güzel bir akşam yemeğinden sonra dönüşte, Kanadalı çift haklıydı, rastlaştık. Biz farklı bir yerde yemeğimizi yemiş, odamıza dönüyorduk. Onlar da geldikten sonra, verandada bira içelim birlikte dediler, ben de memnuniyetimi belirttim. Odamıza dönünce herşey öylesine güzeldi ki ortak bira içiminden vazgeçtik. Doğa güzel, karnımız doymuş, güzel bir gün geçirmiştik. Odayaa gelince ilk işimiz odun alıp odamızdaki şömineyi yaktırmak oldu. Duşları da aldıktan sonra, şömine karşısında ısınıp, içtiğimiz şarabın tadını unutmam mümkün değil. Böyle anlarda benim cümlem hazır: ''Yaşamak bu işte, herşeyi doya doya hissetmek...'' ve ardından Ayşece bir söz,''buraya sevgiliyle gelinmeli''. Ayse---2007

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder