Istanbul'da kısın son gunleri 20. Mart.2010...Yine bellegimde yer edecek bir sergideyim.Istiklal caddesi,Yapı Kredi Sanat Galerisi, Semiha Berksoy sergisi. Semiha Berksoy'la aramda farkli bir bag var.Tosca'yı Turkce olarak Ankara Devlet Opera Balesinde oynayan ilk kadın opera sanatcısı. Bilkent Senfoni'nin sezon acılıs konserlerinden biriydi...Acilis konseri Tosca Operasının konser versiyonuydu ve Zeliha Berksoy (Semiha Berksoy'un kızı ) acılıs konusmasını yapmıstı. Ataturk'un en cok sevdigi operaydı; Tosca...(benim de) ve Semiha Berksoy'dan Toscayi oynamasını istemisti, hem de turkce. Nazım; Balıkesirde hapisteydi ve Tosca'yı turkceye cevirme isini ustlendi. Annesinin hastahanede yattıgı gunlerde, tek istedigi sey Toscayı dinlemekti. Iste benim bagımda, Tosca,Nazım, Semiha, ucgeniyle dogdu...Sergiyi gezmeye basladıgım andan itibaren buyulendim. Bir yanda resimlere bakarken, fonda cilgin Semiha'nın aryaları, icimde dans etmeye baslamıstı. Serginin adı ''Ben yasardım ask ve sanatla''(Tosca'nın aryalarının satır arasından...)Tam sergiyi gezerken, bir bayan oradakilere resimler hakkında acıklamalar yapiyor. Yaklastıgımda Zeliha Berksoy oldugunu goruyorum. Sergi benim icin daha da renkleniyor.Resimler arasında kaybolmusken birden, Aysel Gurel geliyor aklıma...Benzer bir karakter olmasından olsa gerek...Farkında olmadan kıyaslamaya baslıyorum ama prımadonna galip geliyor, sanki Tosca'nın zaferi bu...Sergi'nin en carpici yerı benim icin ''bellek odası'' ...1994 yılında butun dunyam benım odamın icinde diyerek, bellek odasını olusturmus. Herseyını yatak odasına tasımıs...Neler yok ki odada; basucunda serum sisesi, Nazım'ın sapkası, singer dikis makinesi, buyukannesinden kalma yatak ortusu, ortuler uzerine yazdigi yazilar, resimler, sapkalar,ask, tum yasam orada... Nazimla gonul bagı olanlardan Semiha Berksoy, geride bir kor ates kalmıs...Sergiyi bitiriyorum, dolu dolu yasanmıs bir hayatla...Ayse-2010
18 Eylül 2010 Cumartesi
Elina Brotherus
Dun Yapi Kredi Kazim Taskent Sanat Galerisinde Elina Brotherus'un fotograf sergisini gezdim. Kadin fotograflarinin arkadan cekimlerini hep estetik bulurum ve beni cok dusundurur. Bu nedenle Brotherus'un sergisi bana cok zevk verdi. Kendimi buldum, sizlerle bu guzel serginin bazi fotograflarini paylasmak istedim. Bir diger guzel yonu, Fotograflarinda Muzisyenlerin kompozisyonuyla paralellik yaratip, onlardan esinlenmesi. Ornegin '' Suite Franceises-2'' baslıgı altındaki sergisi Bach'in ayni adli kompozisyinundan esinlenirken,'' Kız askttan bahsediyordu '' sergisi Shubert'in '' Kis Seyahati'' nden etkilenmisti. ''Large De Vue'' ise Erik Satie'ye adamisti. Ayse-Kasım 2008
17 Eylül 2010 Cuma
Adalı olmak...
Her Ada gezimden sonra, ''adalı'' olmanın farklılıgını hissederim. Limanda baslar, adalılık...Heyecan, huzun, mutluluk , gozyası vardır limanda. Gozler hepsini gosterir, ya suludur, ya pırıl pırıl. Ada insanı, paylasımcıdır, kapalıdır kendi icinde yasar. Biz karada yasayanlar bu duyguları bilemeyiz, yasam sehirden farklıdır. Buyuk bir ailedir adalilar, birbirlerini tanırlar. Sokak sohbetleri vazgecilmezleridir. Kapıların onune konulan birkac tahta iskemlede en tatlı muhabbetler olur. Evin kapısıyla sokak ayni hizadadır, kapıyı actı mi evindedir adalı. Sabah, gazetesini heyecanla bekler ''adalı''. Sehirli gibi anında okuyamaz gazeteyi, ilk gelen vapur, feribot; haberleriyle yuklu gelir. Adalı'nın her anı ''lodos, poyraz''la gecer. Anakarayla baglantının kesilmesi demektir, ruzgar, fırtına. Adalı, rahat giyinir, kalenderdir, balıkcidir. Icmeyi, eglenceyi sever.Ben, ''adalı'' olmayı, Burgaz Ada'da gunu birlik gelen bir arkadasımı son vapurla limanda yolcu ettikten sonra, sessizlige gomulen, karanlıklar icindeki adanın yalnızlıgını hissettigimde anladım...
13 Eylül 2010 Pazartesi
Bozcaada'yı dolasmak
4 gece 5 gunluk bir Bozcaada gezisi yaptım. Damak zevki gelismis, serin denizi, dogayi, yuruyusu, arnavut kaldırımları arasinda dolasmayı, bisiklete,scootera binmeyi sevenlerin yeri...Adadaki evler birbirinden sirin gorunuyor, daracık sokaklar icinde, Adanın heryeri sarap kokuyor.. Heryerde Yunan ya da 60, 70 lerin muzikleri calıyor sozlesmislercesine. Boylesine guzel bir muzik butunlugune Turkıye'nin hicbir yerinde rastlamadım. Ya yemekler, gitmeden once sıkı bir diet gerekli. Lodos'ta meze yemeden (visne soslu yaprak sarma, kabaklı ada boregi, damla sakız soslu enginar vs) gelinmez, Limanda balık ve deniz urunleri muhtesem, hele Cicek Fırının sakızlı bezesi, sakızlı un kurabiyesine soyliyebilecek birsey bulamıyorum.Hepsi birbirinden leziz. Baghane'nin muhtesem kahvaltısı ve sahipleri Nejat Bey ve Umit Hanimin sohbetleri ayrı bir tat. Sohbet demisken, bir gece Meyhaneci Vasil'in esi Madam Atanasia'yla yaptigim sohbeti de unutmam mumkun degil. Beni 1960lara goturdu...Hakan Goruney Ada'da Yerel Arastırma Merkezi acmıs, Adayı, Ada yasamını anlamak icin guzel bir arastırma yapılmıs. Kesinlikle gezilmeli.Hergun sabah koyden Ayazma'ya yuruyuslerim ayrı bir zevkti.6.5 km lik bir mesafe, 1.5 saatimi alıyordu. Yolda beni almak isteyenler de ise ''ada insani'' olmanın izleri hemen goze carpiyordu.Otostoplarımı traktorlere yaparak, baglar arasında gezindim. Aksam ustu icin en ideal yerler ise limanın sagındaki Tenedos cafe, nefis bir manzara ve deniz kıyısındaki sezlongları ve ikram ettigi likorlerle kacırılmıyacak bir yer. Bir de Rum mahallesindeki ,deniz kıyısında kesfedilmeyi bekleyen barlar. Barların ufacık balkonları o sahane manzaraları sanki gizli tutmuslar , siz kesfediyorsunuz ve gunesin batısını eger ruzgar gullerinde batırmıyorsanız kesinlikle batıracagınız yerlerden...Artk Haziran ve Eylul aylarında birer haftalik yerlerim belli:BOZCAADA. Sakin donemlerin yeri bence, kacırılmamalı...6.Eylul.2010
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)