27 Nisan 2011 Çarşamba

Guney Kore---Haeinsa Temple

Odam

davul  seremonisi

Labirent onunde Sunghe ve ben


GYEONGSANGBUK-DO  Bolgesinde gezilecek  onemli yerlerden biri Haeinsa Tapınagı. Daegu sehrine otobusle bir bucuk saat uzaklıkta. Amacım, tapınakta gecelemek. Ufak sırt cantamı Metro istasyonunda, bagajların konulabilecegi bir yere kilitledikten sonra, fotograf makinem, kitabım, dis macunu ve dis fırcamı alıp bindim otobuse. Etrafı seyrederek Haeinsa'ya ulastım. Ana yoldan 15 dakıkalık bir yurume mesafesi var. Saatlerce zevkle yuruyebilecegim bir yol. Tapınaga ulastıgımda, ilk is konaklamayı cozumlemekti. Yer oldugunu soylediler ve 24$ a kaldım. Gorevli bir bayan, oncelikle kuralları soyledi. Burası Monkların yasadıgı bir yerdi, sessizlik hakimdi. Sanslıydım , odada tek kalacaktım. 18.10 da davul seremonisi, 18.40 aksam yemegi, 19.00 de ana salonda monklarla birlikte yapılan dua, 21.00 de ısıkların sonmesi, 03.00 de davul seremonisi ve 06.10 da kahvaltı vardı.Yemek saatlerinde kesinlikle gec kalmamam konusunda uyarı almıstım, tam zamanında gosterilen yerde olmalıydım.Tesekkur edip tapınagı gezmeye basladım. Haeinsa Tapınagı, Unesco tarafından koruma altına alınmıs Kore'nin unlu tapınaklarından biri. Tripitaka Koreana diye geciyor. Bunun anlamı, Budizmin 3 bolumunu yansıtması Sutra, Vinaya, Abhidharma sırasıyla, kutsal kitap, kurallar, bilimsel yapı...Haeinsa'nın koruma altında olma nedeni ise, butun bunların ahsap tabletlere yazılı olarak kutuphanede bulunması. Muzeyi ve tapınagı gezdikten sonra yuruyuse cıktım, nefis bir hava, agaclık bir yol ve sadece kus sesleri vardı. Zıyaret saati bitmisti ve  sadece tapınakta kalanlar doganın, sessizligin icindeydik. Ilk kez Budist tapınagında kalacaktım, bu yuzden heyecanlıydım. Bir sure o sessizlikte, tek basıma uzun uzun yurudum. Muthis bir ic huzur veriyordu, doganın icinde olmak. Donuste odama gelip biraz uzandım. Odada bir ince yatak, battaniye ve ahsap yastıkların dısında birsey yoktu. Hersey cok yalındı. Bir de tuvalet ve banyo vardı. Su sesleri ve kus sesleri dısında hicbirsey yoktu. Biraz sonra, davulların oldugu meydandaki sunuma gittim. 4 Monk oturuyor ve sırayla muhtesem calıyorlardı, hepsinin anlamı vardı. Davullar; gokyuzu, su ve dunyayı simgeliyordu. Ortadaki zil ise beraberligi, birlesmeyi temsil ediyordu. Hemen on tarafta, lotuslardan olusmus bir labirent vardı. Icınde yuruyup, cıkısa ulasmak icin ben de girdim. Anlamı,'' yasamda herseyin bir cozumu vardır ve buna ulasmak zor degildir'' Tum bunlar,  aksamın sessizliginde bana baska bir dunyada yasıyormusum hissini veriyordu. Surekli monklarla  basımı egerek selamlasıyordum, kimse konusmuyordu. Biraz fazla egiliyordum sanırım biri gozuyle ve hafif bir tebessumle daha az egilmemi ima etti. Zaten kalabalık da degildi, bir iki kisi yabancının dısında sadece gorevliler( gonullu orada calısanlar) ve monklar vardı. Yemek saatınde kapıdaydım, iki kapı vardı biri bizim ıcın digeri ise monkların. Aynı yemek salonunu paylasıyorduk ama herkes kendi bolumunde oturuyordu. Yemekler self servisti ve vejeteryan olduklarından sadece sebzeydi. Yagsız ve oldukca hafıftı. Yemek sırasında konusmak ve birbirini incelemek yapılmaması gerekenler olmasına karsın, kısa  goz kacamaklarıyla monkları ve cevreyı inceliyordum. Yemek salonuna giris ve cıkıs selamlayarakdı. Tepsilerde hic yemek bırakmamak gerekiyordu, bir pirinc tanesi bile kalmıyacaktı. Sonra buyuk su haznelerinin icine batırılıp, ust uste konuluyordu. Monklar ise tepsi degil  lake taslar kullanıyorlardı ve hepsinin kendi yeri vardı raflarda, yemekleri bittikten sonra bezle silip koyuyorlardı. Ardından duanın yapıldıgı ana salonda toplanıldı. Ilk on dakıkasından sonra, cıkarak tapınak ıcınde dolasmayı tercıh ettim. Gonullu gorevlilerden, Sunghe ile sohbet daha cazıp geldi ve odama cekildim. Kendimi sabahın karanlıgındaki davul seslerinden urkmemem icin sartlamıstım ama oylesine guzel uyumusum ki sabah 05.00 de uyanabıldım ve yuruyuse gittim.Yine alacakaranlık, sesizligi bozan akan suların ve kusların sesi ve toprak, cicek kokuları arasında yuruyen ben... Kahvaltıdan sonra, Sunghe bana guzel bir supriz hazırlamıstı, kahve ikram etti hos bir sohbet ve geri donus...Ayse--2011 (Haziran-Temmuz---2009)

23 Nisan 2011 Cumartesi

Babalar ve Kızları

Uzun bir aradan sonra bloguma kavusmanın mutlulugunu yasıyorum. Ve ilk yazımı, saatlerce  dinliyebilecegim iki müzisyene ayirdim. Yasmin Levy ve Natalie Cole...Dun aksam Yasmin Levy konserindeydim. Bazı konserler vardır, oturdugunuz  koltuktan ve sahnedeki sesten ayrılmak istemezsiniz, iste boyle bir geceydi. Salon doluydu,hayranı cok... Ben Yasmin'i gec kesfedenlerdenim; 9 ay kadar onceydi arabayla bir yere gidiyordum ve TRT3 de  Yasmin vardı, muzigiyle, hayatıyla...kendimi D&R da buldum ve  o gunden beri  benim evime , muzik listeme girdi. Konseri de kacınılmazdı elbette. Sahnede izleyince daha da hayran oldum. 2 saat ara vermeden soyledi. Yasmin; Safaradlardan, babası Izhak Levy Manisa dogumlu ve Ladino dilinde tum geleneksel Ispanyol sarkılarını derlemis. Bir yasında babasını kaybetmis ve babasının derlemeleri arasında buyumus. Simdi bunları aktarıyor, nefis bir ses, esprili bir kisilik. Konserin bir bolumunde sahnede yalnız kaldı, Izhak Levy'i anarak birlikte bir sarkı soylemek istedigini soyledi. Sahne karartıldı, ortaya daire seklinde bir ısık verildi ve Izhak Levy, sesiyle aramızdaydı. Baba kız duet yapıyorlardı; Salonda duygular karısmıstı, hayranlık, huzun hepsi bir aradaydı, cok guzeldi. Tum bu guzellikler arasında ben de anılara gittim. 2000 li yılların basıydı, Holywood Bowl'da, Natalie Cole konserine gitmistim bir arkadasımla. California'da konser oncesi piknikler cok unludur. Ya da erken gider, piknik yapmayıp oturma yerinize ufak sehpalar getirebilirsiniz yiyeceklerinizi orada yer, saraplarınızı da konser sırasında yudumlarsınız. Bu konserde, gumus samdanlarını bile getirip sehpalarına koyanlar vardı. Ve beklenen an geldi, mumlardan suzulen titrek ısıklar, gokyuzunde yıldızlar, elimizde saraplar ve ekranda Nat  King Cole muhtesem sesi ve muzigiyle supriz bir sekilde aramızdaydı,  Natalie Cole ise bu guzellikte yavasca yuruyerek sahneye girdi ve düet basladı.Soylenilen parca ise ''unforgettables''....Yasanabilecek  en guzel anlardan ve unutulmayacak gecelerden biriydi, yasadıklarım...23.Nisan.2011---Ayse